KILLING EVE İNCELEMESİ

 PHOEBE WALLER-BRIDGE (2018- )

 

IMDb: 8,3

 

TÜR: Aksiyon, Macera, Dram

 

OYUNCULAR: Jodie Comer – Villanelle, Sandra Oh - Eve Polastri, Fiona Shaw - Carolyn Martens, Kim Bodnia – Konstantin, Owen McDonnell -  Niko Polastri, Sean Delaney - Kenny Stowton



Phoebe Waller-Bridge’in senarist ve yapımcılığını yaptığı dizi diye yazıma giriş yapsam diziyi izlemeniz için yeterli sebebi vermiş olurum sanırım. Killing Eve aslında İngiliz yazar ve gazeteci Luke Jennings’in 4 serilik romanlarından uyarlanma. Her ne kadar romandan uyarlanma olsa da romanıyla dizinin arasında epey bir fark var. Romanda olmayan bir çok karakter diziye eklenmiş ki çok iyi bir tercih olmuş, bazı karakterler değiştirilerek diziye uyarlanmış, bu tarz ufak ama yerine detaylı değişiklikler yapılmış. Dizinin yaratıcısı Sally Woodward Gentle seriyi okuyup diziye uyarlamak istemiş ve Phoebe Waller-Bridge’e götürmüş. Bir çoğumuz şu an Phoebe’yi Fleabag’ten tanıyor olsak da o zamanlar daha ortada Fleabag dizisi yoktu. Ve Phoebe Waller-Bridge’in dediğine göre: “Sally romanları bana getirdi. İlkini okudum ve karakterlere resmen âşık oldum. Bunlar daha önce karşılaştığım karakterler değildi. Onları ayağa kaldırmak için inanılmaz derecede sabırsızlandığımı hissettim.” Seriyi okumuş ve yapımcıların böyle bir işi kendisine emanet ettikleri için gurur duyduğunu söylüyor. Ancak daha sonra Fleabag’i yapabilmek için Killing Eve’in ilk sezonundan sonra ikinci sezon senaryosunu Emerald Fennell’a üçüncü sezonu da Suzanne Heathcote’a emanet edip gidiyor Maalesef dizinin sorunları da PWB bıraktıktan sonra özellikle de 3. Sezonda başlıyor. Her ne kadar Fleabag gibi bir diziyi yaptığı için Phoebe’nin ayaklarına kapanmak istesem de Killing Eve’in ilk sezonundaki kalitesini artık bulamamamızın suçlusu da PWB’in senaristliğini bırakması, tamamen onu suçluyorum…


Konusuna gelecek olursak; İngiliz istihbarat servisi MI5’ta masa başı çalışan, ajan olma hayalleri kuran Eve’in aradığı fırsat ayağına geliyor ama başına geleceklerden habersiz bu işe büyük bir istekle atılıyor. İş dediğim de seri katilin peşine düşmek ama bu seri katil gördüğünüz diğer seri katiller kadar psikopat olabilir belki ama hiçbirinin olamadığı kadar komik bir mizah anlayışı ve vizyonu var. Eve, katillere karşı merakına yenik düşerek araştırmalara özel bir ilgiyle ve hırsla devam ederken bu durum psikopatımızın gözünden kaçmaz tabi ki. Dizi de buradan itibaren sizi içine almaya başlıyor ve devam ediyor, merak etmeyin bu anlattıklarım ilk bölümden gerçekleşiyor zaten. Suikastçinin ve onun peşinde olan dedektifin ya da dedektifin peşinde olan suikastçinin, çünkü sürekli birbirlerini kovalamaya devam ediyorlar, Tom ve Jerry izler gibi keyifle izlediğimiz ama aynı zamanda da korku filmi izler gibi gerildiğimiz ilk sezonu bir Phoebe Waller-Bridge harikası. Sezon boyuna güç dengelerinin değiştiği, kedi-fare rollerinin değiştiği bir kovalamaca sezonu. Sezon sonu ise beklemediğimiz ataklar yapılan, geri adımlar atılan bir bölüm izleyeceksiniz.


İkinci sezona gelirsek Tom ve Jerry kovalaması ilk sezon finalinden dolayı boyut atlamış halde olacak. Üstelik bizim psikopatımız bize yeterken bir de ikinci psikopat çıkıyor ortaya. Diziye ciddi anlamda bir katkısı olmamasına rağmen sınav kağıdını doldurmak isteyen çaresiz öğrenciler misali, Phoebe’nin bıraktığı boşluğu doldurmak isteyen senarist tarafından eklenen bir seri katil. Amacına anlam veremediğimiz, empati ve bağ kuramadığımız, sırf Villanelle’i gazlamak ve Eve’le ortak çalıştırmak isteyen senaristin elinde bir oyuncak olarak konmuş yüzeysel bir yan karakter. Bu senarist hem bizim hem Villanelle’in duygularıyla oynadı. Villanelle ve Eve bu sezon aynı amaç uğruna çalışırken sezon sonu eden bulur bir sahnemiz var. Üçüncü sezona gelirsek daha klişe bir başlangıç yapamazdı. Yine değişen bir senarist ve her sezon gittikçe daha kötüye giden güzelim dizi. Çok klasik bir dibe vuruş, hayattan bıkmış, her şeyi salmış bir karakter izliyoruz. Öte yandan diğer karakter aşk acısını atlatmak için saçmalarken daha sonra birden çıkıp gelen akıl hocasıyla birlikte yeni kariyer planı iyi gitmiyor.



Karakterlere gelirsek, Villanelle’den başlayacağım tabii ki. Villanelle, vahşi ama bir o kadar da tatlı, kendine has bir mizahı olan korkunç olduğu kadar komik bir karakter. Kurbanlarını, oyunlar oynayarak ve zevk aldığını belli ederek öldüren Villanelle ağır bir psikopat olduğu için sosyal ilişkileri de anlamakta zorlanıyor. Aynı zamanla o kadar vizyonlu bir kişilik ki, kendine has stiliyle çok özgü, orijinal. Villanelle, tasarım kıyafetlere, lüks ürünlere ve parfümlere düşkün, görevini tamamladıktan sonra kendini bunlarla ödüllendiriyor. Dizide karaktere derinlik katan bu ayrıntıları görmek daha da güzel oluyor tabii. Dizide izlediğimiz, tamponlarını ve kurşunlarını aynı çekmeceye koyan Villanelle, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve tasarlanmış bir karakter. Her şeyden çok çabuk sıkılan, yaratıcı, psikopat ama duygusal. Eve ile tanıştıktan sonra duygusal yanını görmeye başlıyoruz ama Villanelle’in karakterinde bir değişiklik olacağını düşünenler iki sezon sonunda yanıldıklarını anlıyorlar.


Eve’e gelirsek masum, sadece bir ajan olma hayaliyle yaşayan, güzel bir evliliği olan tatlı bir kadına benziyor ilk başta. Ama daha sonra onun da ne kadar sorunlu ve takıntılı olduğunu görmek mümkün. Katillere olan merakı içindeki karanlık tarafı ortaya çıkarmasına neden oldu ve bizimle birlikte dizideki karakterler de Eve’in bilmediği bir yanını gördü ve şaşırdı. Villanelle’i araştırırken bizimle birlikte onun da kendini keşfettiğini düşünüyorum.

Diziyle romanlar arasındaki önemli farklardan biri de Fiona Shaw’un muhteşem bir oyunculukla canlandırdığı Carolyn Martens karakteri. Carolyn romanda karşımıza çıkan karakterlerden biri değil, diziye iyi ki eklenmiş dediğimiz detaylardan biri. Romanlarda Eve’in MI6’teki patronunu canlandıran kişi Carolyn değil, Richard Edwards isimli bir erkek karakter. Eve’in ekibindeki diğer iki isim, Elena ve Kenny karakterleri de romanlarda yok. PWB’in diziye yaptığı güzel dokunuşlardan. Dizinin kadın karakterler açısından özgün bir iş olmasının sebebi karakterlerin dünyasını çok iyi anlayan kadın bir yazarın gözünden yazılması diye düşünüyorum.



Villanelle gibi orijinal karakteri canlandırabilmesi için başarılı bir oyuncunun oynaması gerekiyor. Jodie Comer bunun için biçilmiş bir kaftan olduğunu bizlere defalarca gösterdi. Bir oyuncunun yeteneği yaptığı işi kolay ve çok doğal bir şekilde bizlere geçirebilmesidir. Oyunculuğu, yaptığı mimikler, bir olay esnasında hem bir şeyler hissedip sonra ölümcül, duygusuz bir katile dönüşebilmesi ve her bölümde yaptığı aksanlarla bizi kendine hayran bırakıyor. Jodie Comer’in İngiliz olmasına rağmen ana dili Rusça olan bir karakteri, Rus aksanıyla İngilizce konuşarak mükemmel bir aksan şovu izletiyor bize. Üzerine İtalyanca ve Fransızcayı da mükemmel konuşabiliyor. Karakter için seçmelere girerken aksan konusunda kendine çok güvenerek girmiş ama bu kadar aksanın dizide bu kadar önemli olduğunu bilmiyormuş, rolü kaptıktan sonra yabancı dil konuştuğu sahnelerde zorlanmış biraz 😊 A bu arada başarılı oyunculuğunu tabii ki de ödüllerle taçlandırdı. Jodie Comer 2019 yılında Emmy ödüllerinde En İyi Kadın Başrol Oyuncusu Ödülü ve aynı yıl BAFTA televizyon ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldı.

Eve Polastri karakterin doğasını ve dönüşümünü inanılmaz bir yetenekle canlandıran Sandra Oh ise aynı kategoride Golden Globe Awards’a layık görüldü. Sandra Oh maalesef Villanelle gibi orijinal bir karakterin yanında sönük kalan bir karakteri canlandırıyor. Ama bu karakterini kötü yansıttığı anlamına gelmiyor tam tersine o da karakterin duygularını, karakter gelişimini iyi aktaran bir oyuncu.


Phoebe Waller-Bridge’in yeni bir dizi yapacağı haberini (Mr. And Mrs. Smith) alınca favori dizilerimden olan Killing Eve’e bir inceleme yazmak istedim. Aslında asıl amacım Phoebe Waller-Bridge’i övmekti ama olsun 😍 Kendilerinin birinci sezondan sonra senaristlikten çekildiği apaçık belli oluyor. Sezonlar gittikçe düşen bir ivme yakalıyor. 2. Ve 3. Sezonu o kadar gömdüğüme bakmayın, benim ilk sezondan dolayı diğer sezonlardan da beklentimin çok yüksek olduğundan dolayı. Yoksa hala birçok diziye göre çok daha iyi bir dizi. 3. Sezon için aynısını söyleyemem ama 2. Sezonu izlerken yine de büyük zevk aldım. Dizi bir seri katili ve onu yakalamaya çalışan dedektifi anlatıyor diye tek cümleden özetlemek isterdim ama diziye bu haksızlığı yapamayacağım. Bu dizide her şeyi bulabilirsiniz; seri katil dizisi, dedektif dizisi, dram da var mizah hiç ummayacağınız kadar çok var ama absürde kaçmadan tam yerinde. En önemlisi de gerilim dolu hikaye beklentimin tersine fazlasıyla eğlendiriyor. Phoebe Waller-Bridge’in kara mizahı zaten beni en çok güldüren şeylerden birisi. Bu yüzden gerilimleri bir kenara bırakarak dizinin eğlenceli sahnelerini daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Zekice bir mizahla sarmalandığı için bol eğlenceyle de karşı karşıya kalacağınızdan emin olabilirsiniz. Özellikle Villanelle’in mizahı ve deliliği beni kendine ilk bölümden hayran etmişti zaten. Normalde erkek başrolleri izlemeye alıştığımız bir türe Eve Polastri ve Villanelle karakterleriyle birlikte yeni bir soluk getirdiği kesin. Dizinin özellikle de kadın karakterler açısından bu kadar özgün bir iş olmasının nedeni, karakterlerin ve dünyanın bir kadının gözünden yazılması. Dizinin yönetmenleri çoğunlukla erkek olsa da kadınları çok iyi anlayan ve yazan bir senaristin elinden çıkıyor Killing Eve. Phoebe Waller-Bridge’in elinin dokunduğu her karakter gibi iyi çizilmiş, derinliği iyi verilmiş karakterler var. Her şey ince ince işlenmiş adeta. Müziklerine ayrı bir parantez açmak, diziyi bitireli uzun bir zaman oldu ama hala zaman zaman dilime dolanan muhteşem bir müziği var. Eminim siz de diziyi bitirdikten sonra o şarkıyı arayıp, bulup, açıp dinleyeceksiniz.

2018’de yayınlanan Killing Eve’in sağlam olay örgüsü, zekice yazılmış diyalogları, senaryo ve karakter inşasında gelenekleri yıkan seçimleriyle, soğukkanlı bir katilin penceresinden bakıyorsunuz olaylara. Psikopatımızın her dili muhteşem konuşmasına, aksanına ve deli hareketlerine aşık oluyorsunuz. Gerilim ve mizahı aynı potada eriten, ana karakterler arasındaki kovalamaca ve gelgitli ilişkiyle izleyiciyi kendine ilk bölümden çeken dizi; başrolünde sağlam, kendinden emin ve cinsiyet kalıplarını yıkan karakterleriyle izlemezseniz çok şey kaçıracağınız bir dizi oluyor.


 Ayrıca Fleabag inceleme yazısını okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Yorumlar

  1. Bir arkadaşım bu diziyi sürekli öneriyordu. Bu makaleyi okuduktan sonra hemen açtım ve 4 bölüm arka arkaya izledim sitenizi çok faydalı buluyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

FLEABAG HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 11 DETAY

PEAKY BLINDERS HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 15 DETAY

21. YÜZYILIN EN İYİ 30 OYUNCU PERFORMANSI

THE LORD OF THE RINGS: THE RETURN OF THE KING İNCELEMESİ

QUENTIN TARANTINO / AUTEUR YÖNETMENLER -2-

HER İNCELEMESİ

MARTIN SCORSESE'E GÖRE MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN 25 FİLM

THE LORD OF THE RINGS: THE TWO TOWERS İNCELEMESİ

FLEABAG İNCELEMESİ

CHRISTOPHER NOLAN “SİNEMANIN ALTIN ÇOCUĞU” / AUTEUR YÖNETMENLER -1-