HER İNCELEMESİ
SPIKE JONZE (2013)
IMDb: 8,0
SÜRE: 2 Sa 16 Dk
TÜR: Romantik, Dram, Bilim-kurgu
OYUNCULAR: Joaquin Phoenix - Theodore, Scarlett Johansson - Samantha (ses), Amy Adams - Amy, Rooney Mara - Catherine, Chris Pratt - Paul
Her filminde Theodore karakteri,
yaşadığı ayrılık sonrası kaybolmuş, içine kapanık, sosyalliği sadece
telefonunda bulan birisi. Yakın bir gelecekte geçen filmde, Theodore’u gelecekteki
insanlığın bir fragmanı olarak görebiliriz. Karakter, ayrılık sonrası yalnızlığını,
içindeki boşluğu cinsellikle doldurmaya çalışan birisi. Ama aslında sadece
geçiştirebiliyor. Çünkü “Acı ve ızdırabı katarsisle yok etmeye çalışmak geçici
bir çözümdür.” (Serdar Öztürk). Hatta filmde karakterin kendisi de; gerçek bir
ilişkiden korktuğunu, bir gecelik bir kaçamak aradığını ve bunu da sadece
kafasındaki onu rahatsız eden düşüncelerden sıyrılmak için yaptığını itiraf
eder kendine.
Peki ikilinin ilişkisini karşılıklı aşk türüne koyamaz mıyız diye bir düşündüm. Sonuçta karşılıklı aşkta karşısındakinin varlığıyla kurulur ve başkasının varlığında kendini görmek gerekir (Öztürk, 2018:61). Theodore ve Samantha bu ilkeye uysalar da daha sonra fark ettim ki, karşılıklı aşkta aynı zamanda eşitlik en önemli ilkedir. Theodore ve Samantha’nın da varoluşları gereği eşit olma gibi bir ihtimalleri yoktur. Bu yüzden de Theodore ve Samantha’yı romantik aşıklar olarak nitelendirebiliriz diye düşünüyorum.
Filmi Raymond Williams’ın kültür
çözümlemeleriyle de ilişkilendirebiliriz. Williams, kültürü tortulaşmış, baskın
ve yeşeren kültür olmak üzere üçe ayırıyor. Her filmi söz konusu olduğunda
yeşeren kültürden bahsedebiliriz. Yeşeren kültür, tortulaşmış ve baskın kültür
haricinde, yeni değerlerin toplumda ortaya çıkmaya başlamasıdır. Gelecekte
baskın kültür haline gelebilme potansiyeli vardır bu yeşeren kültürlerin (Öztürk,
2018:82-83). Bu sebeple, yazının başında da belirttiğim gibi, Theodore
gelecekteki insanlığın bir öngörüsü ve Samantha ile olan ilişkilerini de
yeşeren kültür olarak adlandırabiliriz.
Samantha’ya gelirsek, aynı anda
birden çok insanla iletişim kurabilen, aynı anda birden çok şey yapabilen ve
her yeni tecrübesiyle her saniye hızla gelişen bir varlık. Bu filmi, diğer
yapay zeka filmlerinden ayıran özellik, Samantha’nın bir aralığının olmasıdır. Samantha sadece
bir işletim sistemi değil, tecrübelerinden sonuçlar çıkarabiliyor. Theodore’la
yaşadığı ilişki, Samantha’ya duygularının gerçek mi yoksa programlama sonucu
olan bir şey mi olduğunu sorgulatıyor. Acaba program insan gibi davranmaya yani
taklit etmeye mi programlanmış yoksa gerçek kendi düşünceleri hisleri mi var?
Samantha, Theodore’a bir şey isteyip isteyemeyeceğini soruyor, Theodore
isteyebileceğini söylediğinde, Samantha “zaten yaptın, isteyebileceğimi
gösterdin” diyor. Bu da yapay zekanın sadece bir programlamadan fazlası
olduğunu gösteriyor. Çünkü bir şey istemek özgür irade demektir. Özgür irade de
sadece bir yazılımın sahip olabileceği bir şey değildir. İlk başta bir bedene
sahip olmayı isteyen Samantha, daha sonra ölüp gidecek bir vücudu olmadığı ve
zaman-mekan kavramlarıyla sınırlı bir varlık olmadığı için mutlu oluyor. Filmin
sonundaki konuşmalarında da Samantha’nın sözleri maddesel olmayan bir dünyaya
işaret ediyor. Theodore “Seni seviyorum.” diyince, Samantha “Bunu bulunduğum
yerden daha iyi anlıyorum.” diyor. Bulunduğu yeri de “Maddesel dünyaya
benzemeyen bir yer. Başka bir şeyin var olup olmadığını bile bilmediğim bir
yer” olarak anlatıyor. İşletim sistemi bir bilinç kazanıyor ve bu dünyanın
ötesinde bir şeyler olduğunu keşfediyor, sonra bir bedene sahip olmamasını
avantaj olarak değerlendirerek maddesel dünyanın ötesine geçiyor. Theodore’un
Samantha’yı kaybedişinden sonra bir asansör sahnesinde, Theodore’un yansıması
görülüyor. Bu yansımada karakterin tamamını değil sadece yarısını görüyoruz. Bu
da Theodore’un diğer yarısını kaybettiğinin belirtisidir.
Yorumlar
Yorum Gönder