BLACKkKLANSMAN İNCELEMESİ

 SPIKE LEE (2018)

 

IMDb: 7,5

 

SÜRE: 2 Sa 15 Dk

 

TÜR: Biyografi, Dram, Komedi

 

OYUNCULAR: Adam Driver – Flip Zimmerman, John David Washington – Ron Stallworth, Alec Baldwin – Dr. Kennebrew Beauregard, Isiah Whitlock Jr. – Mr. Turrentine, Robert John Burke – Chief Bridges, Brian Tarantina – Officer Clay Mulaney, Arthur J. Nascarella-Officer Wheaton, Ken Garito – Sergeant Trapp, Frederick Weller – Master Patrolman Andy Landers, Michael Buscemi – Jimmy Creek, Laura Harrier – Patrice Dumas, Damaris Lewis – Odetta, Ato Blankson-Wood – Hakeem, Corey Hawkins – Kwame Ture

 


Siyahi ayrımcılığının, filmlerinin asıl konusunu oluşturduğu Spike Lee’nin yine aynı ana tema ile yönetmen koltuğuna oturduğu film Blackkklansman; 1970’lerde yaşanan, gerçek olaylara dayanan, Ron Stallworth’un Black Klansman kitabından uyarlanmış bir filmdir. Stallworth’un Colorado’nun ilk Afro-Amerikan polis memuru olarak çalışmaya başlamasıyla yaşanan olayları anlatıyor. Spike Lee’nin Malcolm X filminde de bir replikte geçtiği gibi “Bir insan, aklındakileri söyleyecek cesareti olmadığında korkar.” Spike Lee de tam olarak öyle bir insan, aklındakileri korkmadan filmleri aracılığıyla aktaran, ideolojisini, sosyo-politik duruşunu filmleriyle gösteren birisi. Filmleri haricinde de özellikle Cannes’de takındığı tavrıyla Donald Trump’a ve uyguladığı politikaya karşı çıkan yönetmen, sadece ırkçılığın siyahilere karşı yapılmasına değil, her türlü ırkçılığa karşı olduğunu her fırsatta belirtiyor. Spike Lee'nin aykırı ve bilinen kalıpların dışına çıkmış birçok filmi, tartışmalardan ve öfkeli beyazlardan korkacak bir kişi olmadığını gösteriyor. BlacKkKlansman filmi ile saçma ön yargılara, ırkçı tutumlara ve adalet konusundaki haksızlığa karşı görüşünü bu sefer daha yumuşak bir tonda ve dilde yerine getirmeye çalışıyor. 


Film ABD’nin en karanlık dönemlerinden birinde, 1975’lerde geçiyor. Vietnam savaşı sürüyor, yakın geçmişte siyahi lider Martin Luther King ve başkan Kennedy başta çeşitli siyasal suikastlar yaşanmış. Ve ülkede koyu bir ırkçılık, kolay onulmaz bir zenci düşmanlığı hüküm sürüyor ve filmde izlediğimiz siyahi bir polisin ırkçı bir örgüte sızmaya çalışması ve bilgi toplayarak içerden çökertmeye çalışma hikayesi, Ron’un polisliğe kabulünün ardından gazetede Ku Klux Klan (The Organization) ilanı görüp aramasıyla ve kendini siyahilerden nefret eden safkan bir Amerikan gibi tanıtmasıyla başlıyor. Telefondan görüşmeleri Ron yürütürken, buluşmalara bir siyahi olarak kendisi gidemeyeceği için ekip arkadaşı Yahudi asıllı Flip Zimmerman gidiyor. Stallworth, etkileyici ve kışkırtıcı telefon konuşmalarıyla örgütte kademe kademe yükselirken, Zimmerman onun kimliğinde, sahada örgüte dair delillerini topluyor. Irkçılık bir bütün olduğundan, Ku Klux Klan’cıların aynı zamanda Yahudilere karşı da ırkçı tavır takındıkları için Flip’de örgütün içindeyken kendi ırkına karşı olan nefret söylemlerinin arasında sıkışıp kalıyor.


Ron’un siyahiliği ve Flip’in Yahudiliği iki karakteri birbirine yakınlaştıran noktalar oluyor. Ayrıca filmdeki gerilimi yaratan olayların kilit noktaları da bu iki karakterin ırkı oluyor. Olay her ne kadar gerçek bir hikaye olsa da kurgusal görünecek kadar absürd bir olay olması filmde mizahı ön plana çıkarmış. Spike Lee’nin kurguyla gerçeği birleştirmesindeki kendine has tarzının da etkisiyle filmde “yok artık, bu kadar da olmaz” dedirten sahneler vardı. Bu derece riskli bir operasyonun her an patlama ihtimali, açığa çıkma ihtimali seyirciyi diken üstünde tutan ögelerden birisi olmuş.

Ayrıca yönetmen, filmografisinde sıkça rastladığımız ‘güçlü kadın kahramanlar’ olgusunu, bu filmde Laura Harrier’in canlandırdığı Ku Klux Klan ile mücadele eden siyahi hakları savunucusu Patrice Dumas karakteri ile sürdürüyor.  Ron Stallworth’un, kendi insanlarının haklarına ve de Ku Klux Klan örgütünün ırkçılığına karşı bilinçlenmesinde Patrice’in rolü büyük. Patrice’in karşısında ise ondan kurtulmak için evine bomba yerleştirme işini üstlenen militan Connie Kendrickson, örgütün en faşist militanı olma yolunda engel tanımıyor.


Spike Lee’nin has oyuncularından Denzel Washington’ın oğlu John David Washington’ın Ron Stallworth performansı kendini ispatlar nitelikteydi. Gerçek Ron Stallworth her ne kadar kendisini Denzel Washington’ın canlandırmasını istese de Denzel yaşı itibariyle role uygun görülmediğinden rol oğluna devredilmiş. Belli ki Spike Lee, babasındaki yeteneği oğlunda da görmüş olmalı ki bu rolü ona devretmiş. Rol yabancıya gitmemiş ve günümüzde yıldızı parlamaya başlayan John David Washington çok iyi bir iş çıkarmış.



Yıldızı parlamaya başlayan demişken günümüzün bir başka yıldızı olan Adam Driver yine oyunculuğunu konuşturmuş. Gerek sanat filmlerindeki gerek gişe filmlerindeki oyunculuğuyla bizi kendine hayran bırakan Adam Driver yine karakteri başarılı bir şekilde yansıtabilmiş. Örgüte sızdığı sahnelerde, Yahudi eğitimleriyle ve gelenekleriyle büyümemesine rağmen ırkına yönelik nefret söylemlerine maruz kaldıkça asıl kimliğiyle yüzleşmesi ve keşfetmesi, operasyonun açığa çıkması halinde tehlikede olan kişi olduğu için yaşadığı gerilimli anları repliğe dökmeden açık ve net bir şekilde aktarabiliyordu.


Afro-Amerikan halkın sinemadaki sözcüsü Spike Lee, bu film ile Cannes’den ikincilik ödülü ile dönmüştü. Filmin plan sekansları ve türlü görsel oyunlarıyla yönetmenlik anlamında da başarılı olduğunu belirtelim. Ancak filmin son sahnelerinde siyahilere kötü davranan polisin menedilmesi, tüm ekibin siyahi bir polisin başarısı için kutlama yapması her ne kadar görmek istediğimiz tablolar olsa da 1970’li yıllar için gerçekçiliğini koruyamıyor. Gerçekçilik yerini, masalsılığa ve Hollywoodvariliğe bırakıyor.


Her ne kadar önceki filmleri kadar sivri dilini ve ayrımcılığa baş kaldıran eleştirel tavrını bu filmde biraz törpülese ve olayın ciddiyetini mizahla bastırmış olsa da filmin sonuna koyduğu, ülkede yakın dönemde yaşanan Charlottesville katliamından iyi seçilmiş belgesel, arşiv görüntülerden kesitlerle vurucu bir sonu başarıyor. Bu görüntülerin aralarında Donald Trump’ın da ırkçı olaylara karşı tutumunu gösteren kesitlerle film boyunca kaçırdığı ciddiyet duygusunu ve Spike Lee’nin vurgulamak istediği ideolojisini veriyor. Ayrıca film Amerika’da, bu olayların yıldönümünde 2018’in Ağustos ayında vizyona girmişti.

Filmin dış çerçevesini de tüm ırkçılara ve ırkçılığa karşı durarak siyahilerden Yahudilere, homoseksüellerden Müslümanlara, her türden insana özgürlük yani ‘power to all people’ teması oluşturuyor.  Toplumda yanlış giden bazı şeyleri gerek gerçek görüntülerle gerek gerçek hikayelerle ve gerekse de kurgusal olaylarla anlatan yönetmen hakkını, adaletini aradığı filmlerin arasına BlacKkKlansman’i de katıyor. BlacKkKlansman her yönüyle haklı ve sesi duyulması gereken bir film.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FLEABAG HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 11 DETAY

PEAKY BLINDERS HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 15 DETAY

THE LORD OF THE RINGS: THE RETURN OF THE KING İNCELEMESİ

MARTIN SCORSESE'E GÖRE MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN 25 FİLM

THE LORD OF THE RINGS: THE TWO TOWERS İNCELEMESİ

21. YÜZYILIN EN İYİ 30 OYUNCU PERFORMANSI

QUENTIN TARANTINO / AUTEUR YÖNETMENLER -2-

HER İNCELEMESİ

SİNEMA VE FELSEFE SEMPOZYUMU

CHRISTOPHER NOLAN “SİNEMANIN ALTIN ÇOCUĞU” / AUTEUR YÖNETMENLER -1-