INGLOURIOUS BASTERDS İNCELEMESİ


QUENTIN TARANTINO (2009)

 

IMDb: 8,3


SÜRE: 2 Sa 33 Dk

 

TÜR: Macera, Dram, Gerilim, Savaş

 

OYUNCULAR: Brad Pitt - Lt. Aldo Raine, Christoph Waltz - Col. Hans Landa, Mélanie Laurent – Shosanna, Michael Fassbender - Lt. Archie Hicox, Diane Kruger - Bridget von Hammersmark, Eli Roth - Sgt. Donny Donowitz, Martin Wuttke – Hitler

 



Kendine has hikaye anlatıcılığıyla, senaristliğiyle bize yıllar boyu üzerinde çalıştığı yeni bir filmi daha sunuyor usta yönetmen Tarantino: Inglourious Basterds. Tüm Tarantino filmlerinde olduğu gibi diyalog ağırlıklı, güçlü repliklerle ilerleyen bir film. Taranatino’nun karakter yaratmadaki başarısı bu filmde de apaçık görünmekte. Filmin ilk yarısı genellikle karakter tanıtımları ve hikaye hakkında seyirci bilgilendirilerek ilerliyor. Diğer filmlerinde de olduğu gibi filmi bölümlere ayırmış. İlk dört bölümde, gerçek hayattan alınmış ve kurgusal olan bazı karakterlerimizle tanışıyoruz. Her bir bölümde farklı karakterleri ve hikayeye dahil olmalarını izlerken 5. Bölümde tüm karakterleri bir arada Tarantino’nun nihai planını uygularken izliyoruz. Tabi Tarantino filmi denince aklımıza olmazsa olmaz iki şey geliyor: bol kanlı sahneler ve ayak sahneleri. Her filminde olduğu gibi doğal olarak bu filmde de ikisinden kaçışımız yok. Şimdi incelemeye geçiyorum ama benim de filmdeki gibi bölüm bölüm ilerleyeceğimi belirtiyim.

1.Bölüm: Bir Zamanlar Nazi İşgali Altındaki Fransa’da 

İlk bölümde filmin yıldız karakteri Yahudi Avcısı lakabıyla Hans Landa’yla tanışıyoruz. Karakteri tanımamız için Perrier LaPadite ile geçen karşılıklı diyaloglarla uzuuun bir sahne izliyoruz. Uzun ama bir o kadar da gerilimli. Yönetmen ilk sahneden seyirciyi diken üstünde tutmaya başlıyor. Bu sahne de Tarantino senaryo yazarlığını, diyaloglardaki başarısını adeta gözümüze gözümüze sokarak şov yapıyor. Hiçbir tehdit unsuru barındırmamasına rağmen herhangi bir açık tehdit repliği ya da silah gibi unsurlar olmamasına rağmen ortada apaçık bir tehdit havası seziliyor ve Perrier karakterini canlandıran Denis Menochet’in de oyunculuğuyla filmin anti kahramanı Landa’ya olan korkumuz git gide artıyor. Her iki aktörde bu sahnede duygu aktarımı konusunda son derece başarılı, sade, küçük ama etkili oyunculuklar sergiliyorlar. Etkili bir giriş yapmak isteyen yönetmen bunu son derece başarılı bir şekilde yapıyor.


2.Bölüm: Soysuzlar Çetesi

İkinci bölümde filmin adını aldığı çeteyle tanışıyoruz. Bu bölüm Brad Pitt’in Teğmen Aldo Raine’i canlandırdığı, çetenin oluşumu sahnesiyle açılıyor. Bu çete hem devlete bağlı hem de özel görevlerde yer alıyor. Çetenin başı Teğmen Aldo’nun Amerikalı olmasıyla birlikte çete, diğer üyelerin Yahudi ve Nazi Almanyası’ndan kaçan Almanlardan oluşuyor. Bu çete oldukça meşhur, Nazi askerleri tarafından bilinmesinin yanında çetenin namı taa Hitler’e kadar ulaşmış. Hitler dahil tüm Nazilere bir korku salmış durumdalar. Korkmakta da haklılar çünkü çetenin kendilerine has canice yöntemleri var. Kafa derisi yüzmeleriyle ve mesaj göndermek için serbest bıraktıkları Nazilerin alnına bıçakla Svastika çizmeleriyle meşhurlar. Ve her biri de bunları yaparken zevk alıyor çünkü hepsinin Nazilere özel ve kişisel nefretleri var.

Bu bölümde çeteyi ve üyelerini yakından tanıyarak, yaptıkları işleri görerek geçirirken bölümün son sahnesinde Teğmen’in bir Nazi askerine Svastika sembolü çizdiği sahnede yönetmenin kullandığı açı Aldo karakterini yüceltirken Nazi askerini de küçültme amaçlı kullanılmış. Aldo’yu aşağıdan çekerek karakteri güçlü gösterme yöntemini, yönetmen film boyunca birçok sahnede tekrar kullanıyor.

 


3. Bölüm Paris’te Alman Gecesi 

3. bölümde, ilk bölümde kaçtığını gördüğümüz Shosanna’nın Fransız Emmanuelle olup sinema sahibi olduğu 4 sene sonraki hayatını izliyoruz. Emmanuelle’in, bir Alman askerinin ona aşık olmasıyla eline büyük bir şans geçiyor intikam alabilmesi için. Bu süreçte Nazilerle dolu masada yemek yemesi gerekse de, sinema salonunu Nazilere açması gerekse de bir amaç uğruna hepsine katlanıyor. Restoranda yine bir Hans Landa sahnesi geliyor, yine karşılıklı diyaloglarla aşırı gerildiğimiz bir sahne izliyoruz. Bu sahnenin aslında bir özelliği var. Hans Landa’nın tercih ettiği strudel tatlısı rastgele bir seçim değil. Tatlı domuz yağıyla yapılan ve Yahudilerin dini inançları gereği yememesi gereken bir tatlıdır. Landa aslında o tatlıyı sipariş ederek Emmanuelle’yi yani Shosanna’yı da test etmiş oluyor. Bu bölümün son sahnesinde Shosanna’nın bir planı olduğunu, intikam almak istediğini öğreniyoruz.


4. Bölüm: Kino Operasyonu

Dördüncü bölümde Michael Fassbender’in canlandırdığı İngiliz askeri Hicox ve Soysuzlar çetesinin Alman gecesine sızmak için planlarını izliyoruz. Ajan Alman oyuncu Bridget Von Hammersmark’ın yardımıyla gösterim gecesine girmeyi planlıyorlar. Bunun için buluşma ayarlanan barda tesadüfen birkaç Nazi askeri bulunuyor. Tehlikeli ve her an yakalanabilecekleri bir ortamda plan yapmaya çalışsalar da etrafları şüpheli Almanlarla dolu. Bir Nazinin masalarına oturmalarıyla gerilimli sahneler yeniden başlıyor. Tarantino film boyunca gerilimden eksik bırakmıyor. Bu sıralarda zevki bir oyun sahnesi izliyoruz ama uzun sürmüyor. Nazi askerinin soysuzlar çetesinden 2 kişi, Hicox ve Hammersmark’ı sorguladığı sıralarda Hicox kendini ele veriyor. Aksanından bir şekilde kurtulsa da, Almanların “üç” sayısını elle gösterme yöntemlerini bilmeyen Hicox bir anda barın kan gölü olmasına yol açıyor. Tarantino’nun en sevdiğim yönlerinden biri ölümleri dramatizeleştirmeden aktarması. Bu sahnede de öyle oluyor ve herkes bir anda pat pat ölmeye başlıyor. Hatta dramatikleşmeyi geçin normalden daha hızlı ilerleyen sahnede kimin kimi öldürdüğünü görmek bile mümkün olmuyor. Belki sahneyi yavaşlatıp izlemek gerekebiliyor anlamamız için. Bu sahneden sağ çıkan tek kişi Hammersmark oluyor.

Daha sonrasında burayı incelemeye gelen Hans Landa, Hammersmark’a ait bir ipucu buluyor. Bu sırada Hammersmark’ı kurtaran, Teğmen Aldo, Hicox yerine gala gecesine sızma kararı alıyor. Seyirci olarak biz Shosanna’nın da kendine ait bir planı olduğunu bildiğimiz için olayların iyice karışacağını düşünmeye başlıyoruz ve kendimizi buna hazırlıyoruz.



5. Bölüm: Koca Surat’ın İntikamı “Ülkenin Gururu” Gala Gecesi 

Tarantino, son çıkan filmi Once Upon a Time’da da izlediğimiz gibi gerçek olaylarla ve kişilerle kurgusal karakterleri birleştirerek alternatif sonlar, alternatif hikayeler yaratmayı seven bir yönetmen. Bu bölümde de Tarantino’nun yazdığı alternatif tarihi izliyoruz. Hitler’den kendi yollarıyla intikamını alıyor. İlk dört bölümde tanıştığımız karakterlerin bir araya geldiği Alman gecesi için birbirinden habersiz iki taraflı intikam planları yapıldı. Ama Hans Landa Hammersmark’ı öğrendiği için soysuzlar çetesinden haberdar ve Aldo Raine ile bir anlaşma yaptılar.



Shosanna ve soysuzlar çetesinin iki üyesi plana devam ederek Hitler’in ve Nazilerden önemli kişiliklerin bulunduğu sinema salonunu ateşe veriyorlar. Burada neyse ki Shosanna ve çetenin planları uyuşuyor ve aksilik yaşanmıyor. Tarantino’nun gerçek bir sinema sever olduğunu bilirsiniz. Sinemaya duyduğu saygı ve sevgiyi filmde de sinema salonunu olayın merkez konumuna koyarak göstermiş. Sinema içinde sinema izletiyor yönetmen bize. Filmin içinde izlediğimiz “Ülkenin Gururu” filmini de soysuzlar çetesinin bir üyesini canlandıran Eli Roth yönetmiş. Son bölümün ve dolayısıyla filmin son sahnesinde Aldo Raine anlaşmaya rağmen Hans Landa’ya ayrıcalık tanımayarak Svastika sembolünden onu eksik bırakmıyor hatta ustalık eserini ortaya koyuyor. Tabi Hans’ın yaptığı onca caniliğe, katliama rağmen az bile olduğunu, üstüne üstlük ödüllendirildiğini söyleyebiliriz. Ama eminim ki bir çoğumuz Christoph Waltz’un mükemmel oyunculuğundan dolayı karakteri seviyoruz. Hitler’den alınan intikamla yetinerek, nevi şahsına münhasır Hans Landa’nın hak ettiğini bulmaması aslında gözümüze batmıyor.

Oyunculuklar genel olarak kusursuza yakın olsa da özellikle karakterlerle özdeşleşen iki oyuncudan bahsetmek istiyorum biraz. Tabi ki filmin yıldızı olduğunu düşündüğüm Christoph Waltz’dan başlayacağım. Her ne kadar başrol Brad Pitt olarak geçse de, benim gözümde Waltz filmin asıl yıldızı. O kadar başarılı ki karakteri canlandırmada, ödüllerinden bahsetmeme gerek kalmadan şu detayı ekleyeceğim sadece: Yönetmen Tarantino, oyuncu seçimlerinde bu karakterin istediği gibi canlandırılamayacağını düşündüğü için az kalsın karakteri filmden çıkarıyormuş. Ama daha sonra Waltz’ın deneme çekimini görmüş ve tam da aradığı kişi olduğunu düşünmüş ve onaylamış. Bu yüzden Tarantino, Waltz için “Bana bu filmi kazandıran adam. Aklımdakini bu kadar iyi okuyan, yorumlayan ve canlandıran çok az aktör tanıdım.” ifadelerini kullanıyor. Ve şu ana kadar yazdığı karakterler içinde en eğlencelisi olduğunu söylüyormuş ve favorisi oymuş. Birçok filmde birçok karakter için sayısız seçenek olabiliyor. Canlandıracak birçok oyuncu bulunuyor. Ama bu karakter son derece orijinal ve canlandırması zor biri olduğu için Waltz’un yerini alabilecek pek bir seçenek yok. Christoph Waltz’un oynadığı her sahnede gerilmemek mümkün olmuyor. Eğlenceli sahnelerde dahi bir şeylerin yolunda olmadığını düşündürmesi ve diken üstünde tutması ama bunlara rağmen, filmin villianını canlandırmasına rağmen sevilen bir karakter ortaya çıkarması müthiş bir yetenek. Christoph Waltz, Hans Landa rolünde tek kelimeyle kusursuz bir performans sergiliyor, unutulmayacak karakterlerden birini ortaya koyuyor. Tarantino da, Waltz’dan son derece memnun olduğunu bir çok kez belli etse de, yetinmiyor bir sonraki filmi Django Unchained’de de tekrar onunla çalışıyor.

Brad Pitt’e gelirsek bu adam aksan konusunda oldukça başarılı. Diğer filmlerinde de birkaç kez aksanıyla öne çıktığı karakterlerini izlemiştik ama burada Tarantino faktörüyle bir artısı daha var. Hem eğlenceli hem acımasız bir karakter izliyoruz. İtalyan sahnesini unutmanız mümkün değil diye düşünüyorum. Teksaslı aksanıyla yapmaya çalıştığı İtalyan aksanı, Landa’nın da bilerek üzerine gittiği sahne çok komikti. Yüz ifadesi ve mimikleri de artısı. Aksan, filmde önemli detaylar olmasıyla büyük yer kaplıyor. Brad Pitt de aksan konusunda başı çekerek oyunculuğundan da bir şey kaybetmeyerek karakteri çok iyi aktarmış. Ancak söylememiz gerek ki her ne kadar Brad Pitt de olsanız Waltz’ın performansının arkasında kalmamak mümkün değil ne yazık ki.


Tarantino filme, sinema salonuna ekstra olarak oyuncu, yönetmen, film eleştirmeni olan karakterler ekleyerek hatta film içinde bir başka film daha izleterek sinefilliğini, sinemakolikliğini konuşturmuş. Kendisinin bunu yaparken eğlenmesine ekstra olarak da gerçek sinemasever izleyicileri de eğlendirmesi cabası. Tarantino’nun karakter yaratma ve senaryo yazmadaki, diyalog yazmadaki başarısını ne kadar övsem az gibi, kendisinin büyük bir hayranı olarak yeterince övemiyormuşum gibi hissediyorum. Oyuncu seçimleri de bir harika. Kuşkusuz ki bu başarıları sinemaya hayranlığından geliyor. Bu arada filmde duyduğumuz dış ses Samuel L. Jackson’a ait. Tarantino’nun vazgeçilmez oyuncularından biri olan Jackson’a rol vermek için uygun karakter bulamayan yönetmen hikaye anlatıcılığıyla filme dahil etmek istemiş. Ayrıca filmlerde hikayeyi bölümlere ayırarak anlatmak çok zordur. Bölünmeler, kopmalar yaşanma olasılığı çok yüksektir ama Tarantino bu konuda usta. beş bölümün birbirine bağlanması, hikaye bütünlüğünü zedelemeden, karışıklığa yol açmadan pürüzsüz bir şekilde yapıyor bu işi. Üstüne üstlük tarihi değiştirmek kolay değil. Belki başka bir yönetmenden alternatif bir gerçeklik izlesek beğenmeyeceğimiz, bizi rahatsız edecek olayları Tarantino yapınca güzel oluyor. Çünkü bu adamın bir deli olduğunu biliyoruz 😊 Ayrıca tarihi değiştirdiği yerden sonrasını anlatmakla da uğraşmıyor. Gerisi umurunda değil, böyle olsa ne olurdu ne değişirdi sorusunu cevaplamıyor ki gerek de yok. Onun derdi bunları cevaplamak değil zaten. Hikaye son derece keyif verici, “Tarantinovari”, buram buram Tarantino kokuyor. Değişik yapısıyla, klasik hikaye anlatıcılığını bozan, Hollywood kalıpları dışına çıkan bu film benim favorilerim arasında. Hem gerilimli hem eğlenceli hem de Hitler’den alınan bir intikam izlemek isteyenler için, üst düzey oyunculuklarıyla sıkılmadan tekrar tekrar izlenebilir bir yapım.





TRİVİA:







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FLEABAG HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 11 DETAY

PEAKY BLINDERS HAKKINDA BİLMENİZ GEREKEN 15 DETAY

THE LORD OF THE RINGS: THE RETURN OF THE KING İNCELEMESİ

MARTIN SCORSESE'E GÖRE MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN 25 FİLM

THE LORD OF THE RINGS: THE TWO TOWERS İNCELEMESİ

21. YÜZYILIN EN İYİ 30 OYUNCU PERFORMANSI

QUENTIN TARANTINO / AUTEUR YÖNETMENLER -2-

HER İNCELEMESİ

SİNEMA VE FELSEFE SEMPOZYUMU

CHRISTOPHER NOLAN “SİNEMANIN ALTIN ÇOCUĞU” / AUTEUR YÖNETMENLER -1-